Follow Erkan Arkuttan Güncel Yazılar on WordPress.com

Pencerede ölümü bekleyen insanlar…


tumblr_mudyoeQk1a1qa5hedo1_500

Şimdiye kadar sizin hiç dikkatinizi çekmedi mi…


Küçüklüğümden beri arabanın arka koltuğunda oturup dışarıyı seyrederken gördüğüm yüzler dikkatimi çeker, acı dolu, yaşlılıktan feri gitmiş gözlerle pencerenin önünde oturan yaşlı insanların yüzleri… Köhne bir ev, perdeler eskimiş ve yıpranmış, balkonlarına fazla eşyalar yığılmış, birkaç çiçek bu kirli görüntüyü kırmak istercesine konulmuş. Fakirliğin ve yokluğun içinde bir de yalnızlığın ve yaşlılığın pençesine düşmüş, belleri bükülmüş insanlar. Evde yapayalnız pencerenin önüne oturup bekliyorlar. Neyi bekliyorlar biliyor musunuz, her gün bir adım daha kendilerine yaklaşan ölümü…

Ne iş adamları, ne büyük şirket yöneticileri, ne de emrinde yüzlerce işçi çalıştıran patronlar şimdi aynı durumda biliyor musunuz? Alzheimer olduğu için eşini ve çocuğunu dahi tanımayan, bomboş salonda iskemleleri dizip onlarla toplantı yapan iş adamları… Hayatın en güzel ve cafcaflı dönemi 10, 15 yıl değil mi diye düşünürüm hep. İnsanlar 30, 35 yaşında kariyerlerinin doruğunda, çocukları okulda, seyahatler, eğlenceler birbirini kovalıyor. Ama sonra ne oluyor, emeklilik ve emekli maaşıyla zorlu bir hayat başlıyor. Çocuklar çoktan evden ayrılıyor. Birbirine çoktan yabancılaşmış iki insan küçücük bir evin içinde kala kalıyor. Bütün bunlarla birlikte birde hiç beklenmedik hastalıklar bellerini iyice büküyor. Artık sürekli gidip gelinen yer hastane kapısı oluyor. Biriktirilen, köşeye konan paralar hep hastaneye harcanıyor. İşte ben “neden insanın hayatı böyle sürekli kötüye gidiyor?” diye hep düşünmüşümdür. Sonun böyle olacağını hep fark etmiş, hep çevremdeki hayatlardan da gözlemlemiştim. Değişen hiçbir şey olmuyor, ne kadar zengin ne kadar güzel olursanız olun, elde avuçta ne zenginlik kalıyor, ne de güzellik. İnsan büyük bir hızla yaşlanırken, hastalıklarından dolayı hiçbir şey yiyemez hale geliyor. Böyle bir durumdayken ne giydiğinin, nerde oturduğunun, bankadaki paralın inanın hiçbir önemi kalmıyor. Peki o zaman soruyor insan “neden her şey durmadan kötüye doğru gidiyor?”

Neden sürekli kötüye doğru gidiyor biliyor musunuz, hayatta tek amaç dünyayı yaşamak oluyor da ondan. İnsan sıkı sıkıya dünyaya bağlandığında dünya onu çok kötü bir şekilde terk ediyor, neye elini uzatsa, neyin hırsını yapsa o kendisini terk ediyor. Kariyere, mala, mülke önem veriyor, bunlar elinden gidiyor, gençliğine güveniyor, bir bakıyor hızla yaşlanıyor. Çocuklarına ömrünü adıyor, bir bakıyor ki huzurevine bırakılmış yapayalnız ölümü bekliyor. İnsan hayatını ancak Allah için yaşarsa, ömrünü Allah’a adarsa hayatı giderek artan güzelliklerle doluyor. Onun için her şeyden önce Allah’ı razı etmek geliyor. Malını, mülkünü Allah yolunda harcıyor, evladını Allah için sevip imanlı yetiştiriyor. Nefsini eğitip, hayatta karşılaştığı her şeyi sabırla ve güzellikle karşılıyor. Hepsinden önemlisi bu dünyanın geçiciliğini biliyor, gerçek ve sonsuz yaşamın ahiret olduğunu biliyor. Asıl hayatı bilince adeta hayalden ibaret bu hayatın hiç değeri kalmıyor. Böylece insan ne kadar dünyayı bırakıp Allah’a yönelirse o kadar Allah kalbine huzur, güvenlik ve mutluluk duygusu indiriyor. Hayatın daima iyiye gitmesinin sırrı kalbin ancak ve ancak Allah ile birlikte olmasında yatıyor…

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)



Yorum bırakın