Follow Erkan Arkuttan Güncel Yazılar on WordPress.com

Kıyamet kopmuştu. olağan üstü bir kalabalık vardı. Her yer insanlarla doluydu…

fantasy-background-images-3

Ve onların hepsi, kıyamet günü O’na, ‘yapayalnız, tek başlarına’ geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)


Kıyamet büyük bir uğultuyla kopmuştu, adeta gök yarılmış gibiydi. Yer dümdüz olmuş, büyük bir sarsıntıyla durmadan sarsılıyordu. Kimi şaşırıp kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafına bakınıyor; kimi sağa sola koşturuyor; kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Çocukların saçları korkudan bembeyaz olmuştu. Hamile kadınlar korkudan çocuklarını düşürüyordu. İnsanlar adeta sarhoş gibiydiler, şuursuz bir şekilde koşturuyorlardı. Onun da yüreği yerinden fırlayacak gibiydi… Soğuk soğuk terler döküyordu. Dünyadayken kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuştu. Ama mahşer meydanındaki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini hiç düşünmemişti. Herkes sırasını bekliyor ve sırası gelen hesabını vermek üzere çağırılıyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. ”Beni mi çağırdınız?” dedi dudakları titreyerek.

Kalabalık birden yarılmış, önünde bir yol açılmıştı. İki kişi kollarına girdi. Bunların mahşer meydanının görevlileri oldukları belliydi. Kalabalığın arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Görevliler yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi… Bütün hayatı, gözlerinin önünden geçiyordu. ”Şükürler olsun.” dedi, kendi kendine ve devam etti:

”Gözlerimi dünyaya açtığım evde, hep dinini en güzel şekilde yaşamaya çalışan insanları gördüm. Babam ibadetlerine azami dikkate diyor, arkadaşlarıyla dini sohbetleri kaçırmıyor, malını İslam yolunda harcıyordu. Annem de onun gibiydi. Ben de hep onlar gibi olmaya çalıştım. İbadetlerimi yapmadım ama haramlardan kaçındım, namaz kılmadım, namazları hep yaşlılığıma erteledim. “Günü gelince nasıl olsa yaparım” dedim. Bunun dışında hep çalıştım, aileme baktım, çoluğumu çocuğumu çok iyi yetiştirdim. Çok iyi bir insan olmaya gayret ettim. Karıncayı bile incitmedim.”

Yanaklarından gözyaşı süzülürken, ”Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum…” diyordu. Ama bir taraftan da ”O’nun için ne yapsam az, cenneti kazanmama yetmez. Tek sığınağım Allah’ın bağışlaması ve rahmeti…” diye düşünmeden edemiyordu.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk ter döküyordu. Sırılsıklam olmuştu, müthiş bir şekilde titriyordu. Elindeki kitap ne hikmetse her yaptığını en ince ayrıntısına kadar sayıp döküyordu. Gözleri terazinin ibresine takılmış, neticeyi bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Oradan çıkarıldı. Eski yerine getirildi. Biraz sonra görevli melekler, mahşer meydanındaki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti.

Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi ”cehennemlikler” listesinde geçmişti. Dizlerinin üstüne yığıldı. Şaşkınlıktan dona kalmıştı. ”Olamaaaazzzz!” diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. ”Ben nasıl cehennemlik olurum? Hayatım boyunca çok iyi insan oldum, kimseyi incitmedim, haram yemedim. Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Görevliler, kollarından tuttular ve kalabalığı yararak onu alevleri göklere yükselen cehenneme doğru götürmeye başladılar.

Çırpınıyordu… Bir kurtuluş yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı? Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü… ”Hayatım boyunca insanlara yaptığım iyilikler” diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Bu onun son çırpınışlarıydı.

O haykırarak yerlerde sürüklenirken görevliler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler ve sonunda onu dipsiz cehennem çukurunun başına getirdiler. Alevlerin harareti yüzünü yakmıştı. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuş, ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm olmuştu. Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Görevlilerden biri onu itiverdi. Vücudunu birden bire boşlukta buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Artık cehennem çukurunun tam ortasındaydı. Her yer kendisi gibi çırpınan, ağlayan ve yalvaran insanlarla doluydu. Herkes bu çılgınca yanan ateşten biran önce kurtulmaya çalışıyordu. O sırada cennettekilerle aralarında şu konuşmalar duyuldu. Cennettekiler cehennemdekilere şöyle seslendiler:

“Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?” 

Onlar: “Biz namaz kılanlardan değildik” dediler. 

“Yoksula yedirmezdik.” 

“(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.” 

“Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.” 

“Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı.” 

Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. (Müddesir Suresi, 42-48)

Aslında insan kendini çok iyi zannederken işte böyle samimiyetsiz olabiliyor. Dikkat ederseniz neden cehennemdesiniz diye sorulduğunda ilk verdikleri cevap “biz namaz kılanlardan değildik” diyorlar. Bir insan tüm hayatı boyunca alnını bir kere Allah için yere koymadıysa nasıl samimi bir kul oluyor? Ayrıca yapılan her iyilik Allah için değil de insanlar için yapıldığında bunun Allah katında ne değeri oluyor? Ahiret için yaşamayıp dünya için çok çalışınca, çoluk çocuğu da çok iyi yetiştirince ahirette ne değeri oluyor? Bu insan kendini çok iyi kalpli ve cennetlik görürken tüm hayatı boyunca hiç namaz kılmamış, Kuran okumamış, dini anlatmamış, Allah için hiçbir şey yapmamış olmuyor mu? Ama insanların çoğu dünya için yaptıklarının ahirette kendilerini kurtaracağını düşünüyorlar. İnsan kendini sürekli temize çıkarırken işte böyle bir anda kitabı sağdan beklerken soldan alıyor, kendini cennetlik zannederken ebediyete kadar cehenneme atılıyor. Peki burada Allah’ın adaletine kim ses çıkarabilir? Tüm hayatı boyunca Allah’ı unutmuş bir insan orada nasıl olup da affedilmeyi bekleyebilir?

(Allah da) Der ki: “İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın.” (Taha Suresi, 126)